Aktarım-Karşı Aktarım

Aktarım ve karşıt aktarım kavramları, ilk olarak Sigmund Freud tarafından psikanalitik teori çerçevesinde 1895’te tanımlanmış ve bu teorinin en önemli araçları haline gelmiştir. Aktarım, bireyin çocukluk döneminde kendisi için önemli olan kişilerle yaşadığı duygu ve tutumları, şimdi ilişkide bulunduğu kişi ya da kişilere yeniden yaşatmasıdır. Bu süreçte, birey bu kişileri çocukluğundaki algılarına ve duygularına dayanarak değerlendirir ve tepkiler verir. Psikanalitik terapi sürecinde, hasta geçmişe ait duygu ve tutumlarını analist üzerinden yeniden yaşar ve bu tepkiler otomatik ve bilinçdışı olarak ortaya çıkar. Hastanın terapistine bağlanması ve ondan sevgi beklemesi gibi tepkiler bilinçli olabilir, ancak bu tepkilerin kökeni genellikle bilinçdışı düzeydedir ve hastanın geçmişiyle bağlantılıdır. Kısacası, aktarım geçmişin terapi odasında yeniden canlandırılmasıdır. Hastalar, analiste duruma uygun olmayan yoğunlukta duygusal tepkiler verdiklerini fark ederler ve bilinçdışı olarak geçmişteki ilişkilerini yeniden sahnelerler.

Psikanalitik terapinin diğer psikoterapi yöntemlerinden ayırıcı özelliği, bu aktarımsal hareketleri anlamlandırmak, hastanın geçmişine yerleştirmek ve analistin şahsında güncel hale gelen duyguların öznelleşmesini sağlamaktır. Aktarım tepkilerinin temel özellikleri şunlardır:

  1. Aktarılan duygu ve tutumlar çocukluk döneminde önemli kişilerle yaşanmış tepkilerdir.
  2. Aktarım tepkileri duruma uygun değildir.
  3. Geçmişteki bir ilişkiden yeni bir ilişkiye yer değiştirme söz konusudur.
  4. Aktarım tepkileri genellikle bilinçdışı olarak ortaya çıkar.
  5. Aktarım nesneleri sadece hekim olmayabilir, herhangi bir kişi veya nesne olabilir.

Aktarımın neden ortaya çıktığına gelirsek, çocukluk döneminde doyum bulamayan bilinçdışı ihtiyaçlar, duygular ve çatışmalar, yetişkinlikte çözüm ve doyum arayışına girer. Birey, bu deneyimleri tekrar yaşayarak kontrol altına almak ve üstesinden gelmek ister. Psikanalitik terapinin yapısı, bu yeniden canlanmayı teşvik eden koşulları içerir. Terapistin güçlü ve sessiz duruşu bu koşullardan biridir.

Aktarımın belirtileri arasında duruma uygun olmayan yoğun ve aşırı tepkiler, direnç gösterme (örneğin, geç kalma, unutma, suskunluk), terapistle ilgili duyguların başkalarına yönelmesi ve eyleme vurum bulunur.

Olumlu aktarım, hastanın terapistine sevgi ve güven gibi olumlu duygular aktarmasıdır. Bu, güven, hoşlanma, anlayış, teslimiyet, hayranlık, tutku, sevecenlik ve saygı gibi duyguları içerir. Olumlu aktarımda, hasta terapistine güven duyar, onu sever, ona saygı gösterir ve kendini ona teslim eder.

Olumsuz aktarım ise, özellikle oral döneme dayanan olumsuz aktarımlar yaşayan hastaların terapistine karşı güvensizlik, yarar sağlayamayacaklarına inanma ve gelecek konusunda kötümser olma eğilimidir. Terapist, bu hastalar için onları iten, sevmeyen, bencil ve kişisel çıkarlarını önde tutan biri olarak algılanır. Bu durum, hastaların kendilerini sevilecek biri olarak görmelerini zorlaştırır. Anal dönemin etkilediği olumsuz aktarım belirtileri, terapisti sınırlayıcı, aşırı yasaklar koyan, özerklik tanımayan ve dediğim dedik biri olarak algılamak şeklinde ortaya çıkar.

Geçmişteki nesne ilişkileri günümüzdeki ilişkilere yansır. Geçmişteki nesnelerin yerini yeni nesneler alır ve terapistin anne figürü gibi hissettirmesi bu aktarımı başlatır. Bu süreç yavaş ve uzun sürede gelişir, stabil ve belirli bir nesne üzerine odaklanır. Karşıt aktarım da bu süreçte kaçınılmazdır ve aktarım ne kadar güçlüyse, karşıt aktarım da o kadar güçlü olur. Borderline hastalarda aktarım, dengesizlik olarak kendini gösterir.

Terapistin göz önünde olan kimliği veya belirlenen bir kimlik görüntüsü, seans içindeki aktarıma etki eder. Sağlıklı bir aktarım süreci için terapistin kendisini ön planda tutmaması, daha arka planda ve nötr bir konumda kalması önemlidir. Aksi takdirde, hasta doğrudan bu kimlikle ilişki kurar ve bu da aktarımın sağlıklı ilerlemesini engelleyebilir. Terapist, nötr ve geri planda kalarak hastanın kendi iç dünyasını daha özgürce projekte etmesine olanak tanır (Danacı, 2009).

Kaynakça

  • Danacı, A. E. (2009). Aktarım ve Karşı-Aktarım. ADÜ Tıp Fakültesi Dergisi, 10(3), 55-58.

Psikolog Tuğba Demir

Yorum yapın